Malzemenin, yemeğin en önemli öğesi olduğu, tazeliğin ve doğallığın öne çıktığı bir gastronomi cenneti İtalya…Şeflerin sık kullandığı bir laf vardır: “Kötü malzemeden asla iyi yemek yapamazsınız” derler, “Ama kötü bir şefseniz, iyi malzemeden bile kötü bir yemek yapabilirsiniz.” İtalyanlar bu konuda oldukça şanslı. İyi bir coğrafyaları ve çok eskiye uzanan yemek aşkları var. Çok seviyorlar yemek yemeyi. Enteresan da bir yemek düzenleri var. Önce başlangıç alıyorlar. Genellikle bu bir salata oluyor. Sonrasında makarna, pizza veya risotto’yla devam ediyorlar. Et veya balıktan birini ana yemek olarak seçiyorlar ve tatlıyla bitiriyorlar. Oldukça fazla da şarap tüketiyorlar yemek eşliğinde.
Geçen hafta başkentleri Roma’daydım. Farklı restoranlar denedim. Bazıları ciddi hayal kırıklığıydı. Bazıları da çok iyiydi. Bunlar arasından öne çıkan iki restoranı tavsiye etmek isterim. Birincisi yüksek fiyatları, kendine has tarzıyla, dünya gastronomisinin iyi lokantalarından biri ‘Le Pergola’. Roma’ya tepeden bakan Waldorf Astoria Hotel’in en üst katında nefis bir panaroması var. Şefi, dünyaca meşhur 3 Michelin Yıldızlı Heinz Beck. Alman asıllı birinin, belki de İtalya’nın en meşhur restoranının şefi olması garip. Zira, İtalyanlar özellikle gastronomik anlamda oldukça tutucu ve muhafazakârdır. Restoranın çok iddialı bir şarap mönüsü var. ‘Wine Spectator’ isimli saygın bir şarap dergisinde yıllarca ‘en iyi şarap listesine sahip restoranlar’ arasında en üst sıralarda yer aldı. Yemekleriyse adına yakışır şekilde kusursuza yakın.
Her 3 Michelin Yıldızlı restoran gibi farklılıkları mevcut. Mesela 100’e yakın sudan oluşan bir su mönüsü var. Türkiye’de birçok restoranın mönüsündeki şarap seçeneğinin bu kadar geniş olmadığını düşünürseniz, farklılığa daha iyi idrak edebilirsiniz. Su istediginizde önce önünüze mönü geliyor. Birçokları arasından seçim yapmak o kadar da kolay değil. Bazıları böyle detayları beğenirken, bazıları bunu aşırı formalite olarak görüyor.
Burada sofistike olan hiçbir şey yok
Roma’da beğendiğim bir diğer restoran ise ‘San Marco’. Burada hiçbir formalite yok. Fiyatlar oldukça makul. Her daim tıklım tıklım dolu. Şarap mönüsü, ‘Le Pergola’nın su mönüsüyle bile kıyaslanamaz. Ama yemekleri en az ‘Le Pergola’ kadar lezzetli. Burada sofistike olan hiçbir şey yok. En iyi yaptıkları yemek pizza. Özellikle de buffalo mozzarellalı olanı. İncecik kıtır bir hamurun üzerinde bizim Çanakkale domatesini andıran lezzete ve kokuya sahip domates sosu, üzerine dilimlenmiş enfes bir buffalo mozzarella ve biraz taze fesleğen… Odun fırınının kokusunun pizzaya verdiği lezzetse baştan çıkarıcı.
Neticede, her iki restoran da birbirinden çok farklı olmasına rağmen oldukça etkileyici ve başarılı. İnsanların farklı gereksinimleri sonucu ortaya çıkan bu zengin gastronomi seçenekleri bizim için şans. “Hangisi doğru?” diye tartışmak yersiz olur. Bence dilediğimiz zaman, ihtiyaçlarımız doğrultusunda gönlümüzün bizi götürdüğü restorana gidelim. Şükredelim ve keyfini çıkaralım.
İtalyan mutfağı, sizi kendine aşık edip üzerine bir de müthiş bir şekilde özlem duyduracak kadar güzeldir.
Murat Bozok
Kaynak: Milliyet Cadde