Gurmelerden
Posted in

Ataşehir’de Foça’yı aratmayan lezzetler

Posted in

Ataşehir’de yeni açılan balık restoranı Foça‘nın mönüsü zengin. Özellikle mezeler arasında seçim yapmakta zorlanabilirsiniz… Hepsi çok başarılı, fiyatlar da ehven.

Yakın bir geçmişe dek Kadıköy’deki ilkokul öğrencileri ‘köy’ görsünler diye, bugünkü Ataşehir tarafından yutulan Küçükbakkalköy’e götürülürdü. Öğrenciler burada çiftlikleri gezer, büyük ve küçükbaş hayvanları, sütlerinin sağılmasını görürdü. Bugün Ataşehir başlı başına bir ilçe. Kayıtlar, 25 kilometrekarelik alanı olan ilçede 350 bin kişinin yaşadığını yazıyor. Ancak hızla yapımı süren, New York ile boy ölçüşebilecek boyutlardaki gökdelenlerle bu nüfusun yakında katlanacağına şüphe yok. Anadolu yakasında yaşamama rağmen Ataşehir’i bir türlü öğrenemedim. Burayı keşfetmeye çalıştıkça Ataşehir daha da hızlı büyüdü, genişledi. İlçenin ilk tamamlanan ana caddesi üzerindeki küçücük fast food büfeleriyle başlayan gastronomi hayatı son birkaç yıl içinde o caddeden taştı, bu yeni ‘şehrin’ her yanında irili ufaklı kebapçılar, restoranlarla açıldı. Önceleri, Ataşehir’de doğru dürüst yemek yiyecek yer bulamayan Ataşehirliler, Kadıköy ya da Avrupa yakısındaki mekanları tercih ediyordu. Son zamanlarda açılan 1000 kişi kapasiteli kebapçılar, İtalyan, balık restoranları ile yüzölçümü küçük, binaları büyük bu ilçe şenlendi. İyice belirginleşen geniş müşteri potansiyeli ise restoran yatırımcılarının iştahını kabartmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde burada Foça balık restoranının da hizmete girdiğini öğrendim. 1990’ların ortalarında, İstanbul’un Anadolu yakasında, bugün artık hemen her mekanın uyguladığı ama o güne dek bilinmeyen yeni bir balık lokantası konsepti ortaya çıktı. Salacak’ta küçük bir mekanda başlayan bu akım bundan 10 yıl kadar önce Anadolu yakasında, sahil yolunun Küçükyalı- Maltepe kesimi arasında birbiri ardından açılan birkaç restoranda geliştirildi. Soğuk mezelerde fazla yenilik olmasa da, ‘ara sıcaklar’ denen bölümde aşçılar yaratıcılıklarını zorluyordu. Bu akım kısa sürede tuttu. Beyaz peynir, haydari, patlıcan salatası ya da göbek salata gibi klasik ötesi meze ve mezemsi yiyeceklerden bıkanlara bu yeni akım ilaç gibi geliyordu. Her yenilik gibi bu da kısa sürede yayıldı, başarılı ve kötü kopyaları ortaya çıktı. Küçükyalı’da üç katlı bir villada hizmet veren Foça restoranın, daha doğrusu buranın mutfak şefi ve ortağı Nevzat Ekiz’in, İstanbul’un modern balık meze çeşitlerinin gelişmesinde önemli katkısı vardır. Bugün balık restoranlarında klasikleşen pek çok meze, onun buluşudur.

İSTEYENLER TERASTA OTURABİLİYOR
Geçen hafta içinde Ataşehir’e, Nevzat Usta’nın yönettiği Foça’nın ikinci mekanına gittim. Set üstünde, Ağaoğlu’nun dev gökdelenine bakan bir konumdaydı. Alttan ısıtma sistemi ile donatılmış, modern, açılıp kapanabilen bir tavanla kaplanmış terası ile ferah, sevimli bir restorandı burası. Tiryakiler açısından cazip yanı, üstü kapalı teras bölümünde sigara içilebilmesiydi. Restorana girince mostra dolaplarından mezeleri seçtik. Balıklar konusunda ise tercihimizi mezelerden sonra yapmayı yeğledik. Sofraya hemen susamlı kırmızıbiber salçası, siyah ve yeşil zeytin ve otlu mısır ekmeği geldi. Gerek ekmek, gerekse taptaze salça öylesine lezzetliydi ki, mezeler gelmeden karnımı doyurmamak için kendimi frenlemek zorunda kaldım. Ardından mezelerimiz birer ikişer getirildi ve tabaklarımıza servis edildi: Bembeyaz patlıcan salatası, palamut pilaki. Burada bir parantez açmak istiyorum. Palamut pilaki, çocukluğumda en sevdiğim, her İstanbul evinde yapılan yemeklerdendi. Zamanla palamudu sadece tava, kolesterolden kaçanlar da ızgara olarak yemeye başladılar. Onun çok daha lezzetli pilakisi unutuldu. Foça’da tattığım palamut pilaki harikaydı. Daha fazla yemek istedim ama gerek garson, gerekse arkadaşım, başka yiyeceklere yer kalmayacağı gerekçesiyle beni vazgeçirdi. Ancak aklım palamut pilakisinde kaldı. Mezelere devam edelim: Uskumru marin, palamuttan yapılan Girit lakerdası. Bu lakerdanın bildiğimiz lakerdadan farkı, tuzda değil, salamurada pişirilmesi. Tadı yerinde bakla fava, kroket görümünde pazılı levrek, içi bol deniz mahsullü muska böreği. Bu sonuncusu da fırında pişirildikten sonra üstüne beşamel sos dökülüp fırında üstü kızartılıyor. Ve pamuk gibi ahtapot salatasını da unutmamalı.

AYVALIK’TAN PAPALİNA
Korktuğum başıma geldi, bu lezzetli mezeleri tattıktan sonra balığa yer kalmadı. Ancak özellikle orta boy barbunyalarda gözüm kalmıştı, fiyatını sordum, altı barbunluk porsiyon 30 liraymış. Foça’da Doluca ürünleri bulunduruluyor, ancak kadehle servis edilenler en alt düzey şaraplar. Bir şişeyi bitirmeyi göze alamadığımız için birer duble rakı içtik. Bu güzel yemeği meyve ve kahveyle noktaladık. 111 lira hesap bırakıp çıkarken bir kez daha meze dolabına göz attım. Izgarada pişirilen tuzsuz taze lorlu Rum böreği, enginarlı karides, kiremitte Ege usulü otlu levrek, içi deniz mahsulleri ve sebzeyle doldurulmuş beybi kalamar dolması, balıklı börek gibi çeşitleri girişte fark etmemişim. Gelecek haftadan itibaren papalina, kalamar ve lor tatlısının da Ayvalık’tan getirilmeye başlanacağını öğrenince, mönüsü Küçükyalı’daki Foça’dan çok farklı bu restorana en kısa zamanda tekrar gitmem farz oldu.

Deniz Erbil

Kaynak: Sabah Gazetesi