FREE WORLDWIDE SHIPPING OVER $100

LAST CALL: LOWEST PRICE GUARANTEE 50% OFF. EXPLORE

Gurmelerden
Posted in

Alaçatı’nın damak tadı gelişiyor

Kuşkusuz bu yaz da en çok ilgi çeken tatil kasabalarından biri olmaya aday Alaçatı, lezzet meraklılarının ilgi merkezi olmaya da devam ediyor. Hele son yıllarda açılan ve Batı’daki karşılıkları ‘fine-dining’ olan restoranların sayısının yavaş yavaş artması, kasabanın havasını daha da yükselteceğe benziyor.

Salyangoz’da kaliteli yemek
Bilen bilir, Alaçatı’daki mekânları son yıllarda ikiye ayırıyorum. Öncelikli hedefi kaliteli servis-yemek sunmak olup kalıcı olmak isteyenler ve “Bir an önce çok para kazanıp köşeleri dönü dönüverelim” diyenler… Geçen hafta sonu üç gün Alaçatı’daydım. Restoran sayısında bu yıl tam bir patlama olduğunu söylüyor herkes… Ancak işini özenle yapan, yüksek fiyatların karşılığını hakkıyla veren işletmelerin sayısında da patlama yaşanacak mı, merak ediyorum. Ben açıkçası pahalı olandan, uygun ve hesaplı olana doğru bir değerlendirme yapmak istiyorum restoranlar arasında…

Bunların başında genç şef Yılmaz Öztürk’ün L’Escargot adlı dükkânı geliyor. Yılmaz Öztürk, Sultanahmet Four Seasons ve Mövenpick gibi seçkin otel restoranlarında iyice olgunlaştıktan sonra, adı ‘salyangoz’ anlamına gelen bu sevimli restoranı açmış. Yemek listesi baştan sona şefin kendi imzasını taşıyan özgün tatlardan oluşuyor.

Kişi başına 250 liradan aşağıya kalkamazsınız. Bu da 100 euroya karşılık gelir ki, bugün Avrupa’nın ünlü tatil beldelerinde de bu paraya iyi yemekler yemek mümkün… Yılmaz Şef, işini hakkıyla yapanlardan, yani ödediğinizin karşılığını alıyorsunuz.

Barbun’da degüstasyon
Lezzetli ama pahalı bir başka mekân ise, zaman zaman Yılmaz Öztürk ile ortak mönülere imza atan Kemal Demirasal’ın ‘Barbun’u… Kemal, aslında kurslarda yetişmiş bir aşçı ve degüstasyon mönüleriyle sunuyor yemeklerini… Asıl işi sörf hocalığı; tam altı kez Türkiye şampiyonu olmuş sörfte… Geçen yıl konuştuğumuzda, asıl niyetinin müşteriye mönü (kitapçığını ya da kâğıdını) göstermek istemediğini, mekânına gelen meraklının önüne gelen her şeyi tadarak bir karara varması gerektiğini söylüyordu. Dünyadaki deneysel mutfaklarda bunun benzeri örnekler var ama benim bildiğim bizim millet ne yediğini, nasıl bir şey sipariş ettiğini bilmek ister. Gözü kapalı kabullenmez her şeyi…

Başlarda çok fazla ithal malzeme kullandığını da biliyorum. Şimdi yerel ve doğal olanın peşine düşmüş ki bence doğrusu da budur. Alaçatı’da ve yakınlarında yetişen malzemeler var mutfağında artık…

Otun festivali var, kendi yok
Alaçatı’da festival yapıldığına bakmayın, kireçli toprağı sakıza, üzüme, tütüne uyar ama ot pek az yetişir… Tıpkı karşıdaki Sakız Adası gibi… Kemal, bu yaz ikinci bir dükkân daha açmış, ‘Alancha’ adında… Alaçatı’yı -haklı olarak- biraz fazla kalabalık ve gürültülü bulanlar için ‘kurtarılmış’ bir bölge gibi burası. Lezzetler gerçek doğallığında…

Mona taşındı; Mutfak Girit açıldı
Çeşme ve Alaçatı’nın en havalı otellerinden biri olan Nars’ın bahçesinde iki yıl önce Mezzaluna vardı, geçen yıl da Mona… Mona bu yıl Taş Otel’in karşısına taşımış lezzetlerini ve yerine, İzmir’de her zaman kalitesinden memnun kaldığımız Mutfak Girit açılmış. Sahibi Huriye Erman, yaza oldukça iddialı giriyor Alaçatı’da; yolu açık olsun… Diyebilirim ki ayağınız bir alışırsa lezzetlerinden zor vazgeçersiniz.

Maria’nın Bahçesi de kapalı
Üzülerek bir de kötü haberim var. Geçtiğimiz yılların en lezzetli (ve en şahane bahçeli) restoranlarından biri olan Maria’nın Bahçesi, Maria Ekmekçioğlu’nun özel hayatındaki gelişmeler nedeniyle kapandı. Gittiğimde mekân hâlâ kiralıktı, pek hüzünlendim. Zaten Maria da artık İstanbul’da veya başka bir yerde ‘bahçe’ adıyla anılmak istemiyor.

Dostane lezzetine kefilim
Geçen sonbahar bizi mutlu eden yerlerden biri olan Dostane, yine Dost Kitabevi’nin yanında… Alaçatı denilince akla gelen isimlerden biri olan Ömer Önal’ın çocukları Berrak ve Burak, burada Ege mutfağından örnekler sunuyorlar. Berrak, bu memleketin en iyi aşçılarından biri olan ve Bozcaada’da yaşayan Menderes Atalay’ın yanında kendini hayli geliştirmiş. Ana aks üzerinde lezzetine kefil olacağım nadir yerlerden biri Dostane…

Yüksek sesli müzik azalıyor
Buralarda restoran deyince en eskisi olan Agrilia’yı, Melih Tekşen bu yıl yepyeni bir yere, Tashmahal Otel’in bahçesine taşımış. Agrilia’nın meraklısı, nereye olsa peşinden gider; hem tebdili mekânda da ferahlık vardır. Agrilia’nın en eski yerinde, üç yıl kapalı kaldıktan sonra Aysel diye bir yer açılmış, bakalım nasıl olacak? Bar ağırlıklı ve çok gürültülü yerlerin sayısı, Alaçatı’ya gelenlerin yaş ortalamasına bağlı olarak düşüyor. Gördüm, Tren de gelmiş, Öküz de… Harman da var, Curcuna da…

İtalyan şef de yarışta
Alaçatı’yı hepimizden, herkesten önce keşfeden ve Türkiye’ye tanıtan rahmetli Leyla Figen’in evi, eski Alaçatı Sineması ve çevresindeki üç binayla birlikte Alavia olmuş. Otel ve restoran iç içe… “Mutfak kime emanet edilecek, lezzetler nasıl olacak?” diye sorduğumda, Alavia’nın içindeki iki lokantayı da ünlü İtalyan şef Carlo Bernardini’nin yöneteceğini söylediler. Demek ki bu yaz lezzet yarışı keskin olacak…

İşte bozulmayanlar!
Ancak bu özel yerleşimde, her şeyin 10-12 haftada başlayıp bitiyor olması, ister istemez kalitenin ikinci plana atılmasını da beraberinde getiriyor bazı mekânlarda… Ama bozulmayanlar da var. Türkay Lokantası, zeytinyağlı yemek meraklıları için güzel bir adres olacağa benziyor.

Gökhan Safkan yıllardır Şarabî ile hizmetteydi, iki sezondur Rokabahçe’den genel bir memnuniyet sağlıyor. Gökhan Karabaş ise Şişerka’da annesi ve kardeşleriyle birlikte ev yemekleri sunuyor.

Hacı Memiş Mahallesi’nde ise, bu yaz da iki başarılı restoranın, Asma Yaprağı ile Kabak Çiçeği’nin tatlı çekişmelerine tanık olacağız. Hacı Memiş tarafı yeni mekânlara ev sahipliği yaptıkça daha da gelişiyor, derlenip toparlanıyor.

Kabak Çiçeği’nde Önal Gemici, eşi ve oğluyla Ege lezzetleri hazırlayıp sunuyor. Asma Yaprağı’nda ise Ayşenur Mıhçı, geçen yıl yakaladığı haklı ünü korumak istiyor; zaten dükkân da büyümüş, genişlemiş. Hatta olmaz dediğimiz kıymalı kabak çiçeği dolmasının fanları bile oluşmuş.

Kahvede yer kapma zamanı
Alaçatı biraz da kahve keyfi demek, sokaklara (abartmadan) yayılıp sohbet etmek demek… Bir aşağı bir yukarı yürüyüp yeterince göründüğünüzden emin olduktan sonra, bir kahveye yerleşip gelen geçene bakmak âdetten biliyorsunuz… Kahveler de bazı lokantalar gibi sürekli el değiştiriyor ve yeni ‘kiracı’ da kendi çevresini kahvesine taşıyor. Bir an evvel kahvelerden kahve beğenip yerleşin derim, sonra yer bulamadım diye üzülürsünüz.

En iyi kumru ve sakızlı kurabiye
Ege’nin en eski lezzetlerinden biri olan kumru için de çok iyi yerler var Alaçatı’da… Hâlâ ‘tatlı maya’yı havadan yakalayıp hamurunu mayalayan fırınlar var çok şükür… Yani ‘kumru’nun ekmeği kesinlikle önemli… Soğuk tercih ediyorsanız, kumrunun içine mis gibi Bergama tulumu, domates ve acı-tatlı taze yeşilbiber yeter de artar bile… Efendim sıcak olacaksa eğer, kesinlikle peynirli-sucukluyu tercih edin. Sucukların yüzde yüz dana etinden olup olmadığını mutlaka sorun ve içine margarin sürdürmeyin. Sucuklar tam pişmeden üzerine keçi peyniri konulacak ve iki lezzet birlikte kızarıp damağınızda patlayacaktır. Hellim peyniriyle deneyenler de var. Kumrularına ‘çılgın’, ‘psikopat’ gibi ilginç adlar verenlerden çok, malzemesi kaliteli olanlara itibar edin. Bu arada kırk yıllık lezzetleri ve Alaçatı’nın ünlü sakızlı kurabiyesini itinayla sunan İmren grubuna da buradan selamlarımı yollamak isterim. Bir de hep var olsunlar isterim.

Malum başka Alaçatı yok! Bu kadar kendine has, bu kadar şık bir kasaba dünyada da az….

Nedim Atilla

Kaynak: Akşam Gazetesi