Yemek Kültürü

Tatlıya duyulan aşk; Çikolata

İnsanların bu kadar tutkuyla sevdiği çok az yiyecek vardır. Bir çok şekerin ya da tatlının “tatlılığına” duyulan aşkın ötesine geçen bir tutku bu.

Çikolata farklıdır. Gerçek bir çikolata sever için yalnızca çikolata hakkında düşünmek bile bir zevk kaynağıdır. Çikolata yemenin en zevk veren etkilerinden biri, pek çok kişinin yedikten sonra yaşadığı “iyi hissetme” durumudur. Çikolata bilinen 300’den fazla maddeyi içerir. Bilim adamları, çikolata tüketmenin bazı zevk veren etkilerini araştırmaya devam ediyor.

Çikolatanın tarihini anlatan çoğu kaynakta Aztek Medeniyeti’nin bir ürünü olduğundan bahsedilse de bu bir yanılgı. Zira İspanyolların yeni dünyadan Aztekler’den alıp eski dünyaya getirdiği bu içecek (evet içecek) Orta Amerika’da Aztek’lerden önce yaşamış medeniyetlerin de içeceğiydi.

Çikolatanın öyküsü, İ.Ö 1500 civarında Meksika Körfezi’nde yer alan Yucatan Yarımadası’nda başlar. O tarihlerde bu coğrafyada Olmek’ler yaşamaktaydı. Onlardan bu güne granitten dev kral başları kalmış bir de mısırı haşladıktan sonra kurutup öğütme teknolojisi ve son olarak da telaffuz edildiği şekli ile yazarsak “kakawa” kelimesi. Ama o dönemde kakao içkisinin kullanımını kanıtlayacak bu kelimeden başka herhangi bir arkeolojik buluntu şimdilik yok.

Olmek’ler İ.Ö 400’e kadar bölgedeki hakimiyetlerini sürdürmüşler ancak sonraları İzapan Medeniyeti denen Maya’lara geçiş süreci yaşanıyor ve kakawa, “kakao” oluyor. İ.S 250’de Klasik Maya dönemi başlıyor ve 9. yüzyıla kadar devam ediyor. İşte 1950 yılında Yuri V. Knorosov, bu dönemden kalan Dresden ve Madrid kitaplarının şifresini kırıyor. Bu kitaplarda kakaonun Maya’ların güncel hayatındaki yeri belli olduğu gibi fonetik olarak yine bu içkiye “kakaw”, kakao denildiği ortaya çıkmakta.

Kakao ile ilgili en eski arkeolojik bulgu Meksika ile Guatemala ve Belize sınırına yakın bir yerde olan Blue River (Mavi Nehir) kazısında, mezarda bulunmuş olan bir vazodur. Bu vazonun içinde kakaodan hazırlanmış bir içkinin tortuları bulunmuştur. Vazonun dış yüzeyinde de iki fonetik sembol yer almaktadır. Kakaw veya kakao. Bu vazonun çıktığı mezarın bir din adamına ait olduğu bilgisi de eklendiğinde o zamanlar kakao içkisinin yalnızca aristokrat içeceği olmayıp aynı zamanda dini öneme sahip bir içecek olduğu anlaşılıyor.

Cennetten gelen kakao
Christopher Colombus, kakao ile temas eden ilk Avrupalıdır. 15 Ağustos 1502’de Amerika’ya dördüncü ve son yolculuğunda Colombus ve tayfaları, şimdi Honduras olan kıyıdan uzak bir adanın yakınlarında büyük, içi oyulmuş kütükten yapılmış bir kano ile karşılaşırlar. Kano, o zamana kadar İspanyolların gördüğü en büyük yerel taşıma aracıdır. “Bir kadırga kadar büyüktür” ve kakao taneleri de dahil satılacak yerel ürünlerle doludur.

Colombus tayfasına araca ve içindekilere el koymasını söyler. Daha sonra bu karşılaşmayı Colombus’un oğlu Ferdinand şöyle yazar. “Bu bademleri (kakao tanelerini kastederek) çok değerli bir şeyi tutar gibi tutuyorlardı. Bu bademlerin birinin düşmesi durumunda hepsinin sanki bir gözü düşmüşçesine almak için eğildiklerini gördüm.”

Amerika keşfedilmeden önce kakao taneleri o kadar değerliymiş ki para yerine kullanılırmış. 10 kakao tanesine bir tavşan, 100 kakao tanesine bir köle, 3 kakao tanesine bir hindi yumurtası satın alınabiliyormuş. Aslında Orta Amerika’nın bazı bölümlerinde kakao taneleri geçen yüzyıla kadar para olarak kullanılmaya devam ediliyordu.

Aztekler bölgede Toltek’lerden 12.yüzyılda aldıkları yönetim sorumluluğunu 1521 yılındaki İspanyol hakimiyeti altına girdikleri güne kadar devam ettirmiş. Aztekler’e göre kakao tohumları cennetten gelmişti ve bu yüzden de kakao ağacı güç ve bilginin simgesiydi. Kakao içenlerin akıl sahibi olacağına inanılırdı.

17. yüzyıla kadar kakao ağacı yalnızca Amerika’da da ekiliyordu. Karaib Adaları, feci bir kasırga tüm ağaçları yere indirene kadar, hızla gelişen kakao endüstrisinin merkeziydi.
Kolomb’un İspanya Kralı Ferdinand ile Kraliçe Isabella’nın tahtlarının önüne serdiği eşsiz hazinelerin arasında çikolatanın başlıca maddeleri de vardı. Bunlar arasında bir kaç tane kahve renkli, fasulye tanesine benzeyen ve aslında pek de bir şeye benzemeyen taneler de bulunuyordu. Bunlar aslında kakao ağacı tohumlarıydı ve günümüzdeki çikolata ve kakaonun da kaynağıydı. İspanyol Kral ve Kraliçe bu tohumların önemini asla kavrayamadılar. Bunu ilk anlayan, kakao tohumlarının ticari potansiyelini ilk gören, büyük İspanyol kaşif Hernando Cortez oldu.

Tanrıların yemeği
Meksika’yı keşfi sırasında Cortez, Aztek Kızılderilileri’nin kakao tohumlarıyla, ‘sıcak içecek’ anlamına gelen “chocolatl” adlı bir içecek hazırlayıp içtiklerini gözlemledi. Bütün saygın rolüne karşın İmparator’un verdiği chocolatl hayli tatsızdı. Cortez ve arkadaşları şekerlendirmek suretiyle damak tatlarına daha uygun bir hale getirdiler chocolatl’ı. İspanya’ya götürülen içecek yaygın kabul gördü. İnsanlar tarçın ve vanilya gibi bir çok yeni madde ekleyerek içeceği hayli değiştirdiler.

Bu haliyle içecek, İspanyol aristokrat sınıfı arasında sıkı hayranlar kazandı. İspanya, denizaşırı kolonilerinde kakao tarımını yaygınlaştırmaya girişti. Bu da ülke için oldukça kârlı bir işe dönüştü. İspanya yaklaşık bir asır süresince Avrupa’dan bu işin nasıl yapıldığını büyük bir başarıyla saklamayı da başardı.

Seri üretim ile çikolata her yerde
Kakao üretimi işini yürüten İspanyol din adamları sonunda sırrı açıkladılar. Bu aşamadan sonra, bu, sağlık açısından da yararlı besinin Avrupa’ya yayılması çok fazla sürmeyecekti. 1657’de İngiltere’de sadece çikolata servisi yapan yerler açıldı.

Ardından üretime makineler girdi. Seri üretimde hız, kakao tohumlarının öğütülmesinde buharlı makinelerin kullanılmaya başlamasıyla büyük bir ivme kazandı. 1730’lara gelindiğinde seri üretime geçildi ve çikolata pahalı bir besin olmaktan çıkıp herkesin mali gücünün yetebileceği bir lezzet haline geldi. 1828’de, kakao presi hem fiyatların iyice gerilemesini hem de kakao yağının içecekten ayrılmasını sağladığından lezzetin artmasını sağladı.

Comments are closed.